Monday, September 8, 2014

Bir misyonerin ardindan...

1980'lerde emekli MSP'li "Akinci" genclerin bulustugu Tevhid, Nubihar, Yeryuzu, Haksöz gibi dergilerin satildigi kitabevleri vardi.

Bu kitabevlerinde diger ana akim kitabevlerinin aksine bir tarikat veya cemaate malolmus eserlerden cok Hasan el Benna, Seyyid Kutub gibi Turkiye disinda yetismis Islam alimlerinin eserleri satilir. Bizim kulturumuzun meyvelerinden sufi muzik veya ilahiler yerine yesil popun babasi sayilan Iran Azerilerinin soyledigi devrimci Islami marslar calinirdi.

Sigara icen ama dindar hassasiyetle kahvehanelere soguk bakan, siyasi partilerden hoslanmayan veya meslegi geregi bu ortamdan uzak duran, tarikat ve cemaat silsilesine girmeyi nefsine agir goren pek cok idealist dindar vatandasin, ogrencinin ve IHL ogretmeninin bulusma noktasiydi bu kitabevleri.

Ortam cok masumdur; zira kitap sevgisi, ilim irfan aski ile bir araya gelinmistir. Aileden gorulen geleneksel muhafazakar islam, biraz bayat geldigi icin yeni bir soylem arayisi vardir. Sigara sevilir zira aksakalli muhafazakar buyuklerin aksine Hamaney gibi dini liderler sigaraya cevaz veriyordu. Kitapevlerinin yavas musteri temposu, saatlerce surece cay-sigara muhabbetleri ve propaganda icin en ideal ortamdi.

Zamanla katilim ve parti destegiyle vakfa donusenleri olsa da veya sahipleri sinif atlayip endustri degistirse de zamana direnen kitabevleri muhafazakar nufusun yogunlastigi sehirlerde hala islevlerini surduruyorlar.

Mesela konyadaki bir kitabevi, su anda diplomat ve askerimizi rehin tutan ISID'e militan devsirmekle mesgul. Bursa'daki bir tanesi, Iran Istihbaratinin bati Anadolu irtibat merkezi gibi calisirken, Yalova'daki bir kitabevi Islami kimlik ile PKK yandaslarinin irtibat merkezi olarak calisiyor, Gaziantepteki bir digeri ise devsirme ordusunun evlilik islemlerine bakiyor.

Zira araf'taki dindar vatandaslarin azicik maddi veya ailevi sorunu olanlari, yine zamanla kendilerine sosyal cevre olarak edindikleri kitabevi gruplari sayesinde cok kolay devsirilebiliyor.

25 yil once basladim bu kitabevleriyle olan muhabbetime. Once musterisi olarak, sonra calisani ve sonrasinda mudavimici olarak yillarca ziyaret ettim, yuzlerce insanla tanistim, saatlerce islami meseleler uzerine sohbetler dinledim. Iyi bilirim.

Bir zamanlar Anadolu'nun kucuklu buyuklu ilcelerini dolasip, bu kitabevlerinde dindar vatandaslarla bulusan, gittigi ilcelerde, kitabevi sahiplerinin evlerinde kalan, onlarin ekmegini cayini paylasan, onlarla, o kitabevleri musterileri veya takip edenleri ile yillarca mutemadiyen "Kudus gecesi" faaliyeti duzenleyen bir misyoner bilirdim.

Idealist veya ulku eri demek isterdim ama kendisine misyoner kelimesinin daha cok yakistigini dusunuyorum.
Misyoner abimiz, gittigi gezdigi her yerde; Filistin, "tagut", "Islami Iran devrimi", "Kudus ordusu", mustazaf ve mustekbir terimleri etrafinda kendini dinleyen dindar insanlara uyanik olmalarini, direnmelerini, hazirlikli olmalarini ogutlerdi.

Misyoner abi, bir dizini dikip oturur, cay ve sigarasini icerken, kendisine sorulan her soruya bir misyon disiplini ve ciddiyetine ekledigi hafif gulumsemesiyle muhatabinin gozlerinin icine bakarak cevap verir ve karisindakini kolayca ikna ederdi.

Misyoner abiye gore sunni-sii ayrimi suni bir ayrimdi. Sunni alimlerin bize anlattigi Islam tarihi hatalarla doluydu ve sunni muslumanlar olarak sii alimlerin tarih referanslarini da hesaba katmaliydik. Mut'a veya ehl-i beyt meselesi de bu acidan ele alinmaliydi. O sia ki, ne zaman efendimizin adi gecse oturduklari yerde saygidan ayaga kalkardi. Bize ittihad-i Islam lazimdi.

Bu misyonere gore kurtulusumuz icin once basimizdaki tagut rejim yikilmali, memlekete ilk firsatta Iran'dan rejim ihrac etmeliydik. Iran'in da bize cok muhabbeti ve sevgisi vardi zaten. Bunlar olunca zaten Kudus'un kapilari da bize acilacakti.

Bu misyoner senede bir Anadolu'nun en ucra koselerindeki kitabevlerini bile yanindaki ciraklariyla gezer, yukaridaki terim ve soylemlerini yinelerdi.

Pekcok faaliyetine, toplantisina katildigim misyoner abinin hic Bosna, Azerbaycan, Dogu Turkistan veya Cecenistan gundemi olmuyordu. Gunahlarini almayalalim, kitabevinde Bosna ve Cecenistan gundemdi ama icinde "Turkluk" meselesi olan Azerbaycan-Karabag veya Dogu Turkistan meseleleri hic konusulmazdi.

Aradan yillar gecti. 80ler ve 90lar bitti. Bu kitabevlerinde bulusan, filistin posusu takip sigara cay muhabbeti yapan pis sakalli delikanlilar buyuduler, okullarini bitirdiler, devlet dairelerinde yer sahibi oldular.

Misyoner abi ise bu surecte pis sakallilarin lideri gibi hapise girip cikti. Tabi cikinca da kahraman ilan edildi.

Sonra.

Kitabevleri vakif oldu, bazilari hatta holding.. kitap paralarini, ozel televizyon, dergi, yatirim, bagis paralari takip etti.

Bu evrime paralel, once Refah partili sonra AKP'li belediyeler bizim misyonerin calismalarina sponsor oldular.

Haliyle kitabevi sahiplerinin evlerinde yapilan mutevazi kudus geceleri belediye spor salonlarinda veya meydanlarda yapilir oldu.

Sloganlar ayni slogandi. Kudus hala kurtulmamisti ama subhanallah tagutlar yikilmis iktidar musluman cocuklarin eline gecmistir.

Misyoner abimiz o zamanin pis sakalli cocuklarinin ogretmenleri gibi simdi ozel bir televizyon kanali muduru olmus, belediye, devlet ve istihbaratin imkanlariyla eylemlerin feristahlarini organize etmeye baslamisti. Benim gittigim kitabevinde de durum boyleydi, mudavimi olan pis sakallilar hep bir yerlere gelmislerdi; biri sendika baskani, biri milli egitim muduru, biri belediye baskani, bir digeri ozel televizyon muduru, bir digeri ise bolgenin en buyuk supermarket zincirinin sahibi..

Mavi Marmara olayi donusunde Iran'dan gelen Ayetullahlari havalaninda posterlerle karsilayan bizim misyoner abiydi. Iran devriminde olenlerin resimleriyle 17 yasindaki Furkan'in resimini kolaj yapip Taksim meydaninda gosteri yapan, Furkan'in babasina Ayatollah Kaymakami'nin elini opturen bizim misyoner abiydi.

Ve hatta intihar saldirisina gonderilen Mavi Marmara filosundan kurtulanlari "gazi" sifatiyla Iran'a goturup, bunlara Hamaney'in elini opturen yine bizim misyoner abiydi.

Ve bir gun.

Acilara aliskin musluman cografyasina birgun turnusol kagidi islevi gorecek bir trajedi geldi. Suriye'de ic savas cikti.

Misyoner abi, kendisini kitabevlerinden beri takip eden curuha Esed rejimine Iran'in verdigi destegi bir turlu izah edemedi.

Esed iktidariyla birlikte sunni halka saldiran Hizbullah icin "Hizbullah bizim namusumuzdur" dedi direndi bir ara ama sonra kirli sakallilar ile Iran kirli savasin iki ayri tarafina dusunce bu sefer kitlesini bir arada tutma refleksiyle "Iran elini lutfen Suriye'den ceksin" diye aciklama yapti.

Iran bu, boyle kucuk saygisizliklari affeder mi? Misyoner abinin "rehber" saydigi Hamaney'in haber ajansi, misyoner abiye "haddini bil, ozur dile" mesaji yolladi.

Misyoner abi telasla kavgayi suriye meselesinden mezhep meselesine ceken bir mesasjla bu haber ajansini "fitne cikarmakla" sucladi.

Muhtemelen Iran, Turkiye'deki eski ekibini tasfiye etmeye baslamisti.

Daha sonra.

Simdilerde ayni misyoner abinin ismi, iktidarin uzerini kapamaya calistigi Tevhid-Selam dosyasi ile tekrar gundeme geldi de yazayim dedim.

Misyonerin adi Nureddin Şirin - yaninda gezdirdigi çırağı ise Başbakan Danışmanı Sefer Turan.