90'li yillarin basinda, yani Ozal'in tarikat, cemaat ve Islamci gruplarin faaliyetlerini kisitlayan 163. maddeyi kaldirtmasindan sonra RP ve Islamci gruplarin teskilatlanmasinin ivme kazandigi yillarda, Islamci abilerin okudugu 4 gazete vardi; Iste bunlardan ilki Erbakan'a gonul vermis particilerin gazetesi Milli Gazete, ikincisi ise yazar kadrosundaki ideolojik genislik ve cesitlilik ile geleneksel haci amcalari cok ikna edememis, kendini biraz daha entellektuel hisseden, genelde Imam Hatip ogretmenleri cevresinde okunan bugunku AKPli lider kadrosuyla ayni dusunce cizgizindekilerin okudugu Yeni safak, ucuncusu Iran rejiminin Turk "Pravda"si Selam gazetesi, son gazete ise kah RP, kah Iranci, kah da Yeni Safak okurlarinin da okudugu Vakit gazetesiydi.
Yayin politikasi olarak RP'yi desteklese de Vakit, Milli Gazete'nin girmedigi hassas konulara giriyor, Yeni Safak'in o zamanlar tenezzul etmedigi alt seviyelere kolayca inip belden asagi vurabiliyor, ayrica Turk basininda Iran ile olumlu haber yapan tek gazete olarak Selam gazetesiyle yarisabiliyordu.
Zamanla degisik evrelerden gecen gazete (cogu ayarli olan bu olaylar icin detaylara girmeyecegiz) zamanla gercek kimligini yansitan ismine kavustu (Mahkeme, kapatma, isim haklari vs). Bozkurtlarin, kiratlarin, ari gibi sembollerin kullanildigi Turk politikasi artik bir 'ak-it'e kavusmustu. Sakasi bir yana, Akit gazetesinin onundeki beyaz bekci kopeginin ismi de "Ak it" idi.
Ak-it'in sahibi Karahasanoğlu ailesinin cetevari gecmisi, tecavuz ve teror saldirisindan hukum giymis Huseyin Uzmez ve hangi istihbarat servisine calistigi anlasilamayan Abdurrahman Dilipak bir yana mansetlerini atan Hasan Karakaya cok ilginc bir sahis.
Turkce konusurken murekkep yalamis ilim-irfan erbabinda gorulen Istanbul lehcesinden gayet uzak bir aksan ile konusan Karakaya, "Islamci" gazetedeki yazilarinda da "karinisi satan, O.. cocugu, p..venk, k..ltak, k..pek oglu k.pek" deyimlerle suslemesi, ayrica hemen hemen her kesimden sembol isimlere yonelttigi iftiralari ile Ak-It guruhunun en cok ses cikarani. Bir nevi "Islamci" Yilmaz Ozdil diyebiliriz.
Karakaya ayrica 17 Aralik ile baslayan surecte Hizmet hareketine yapilan pekcok algi operasyonunu kosesinde kurguladigi iftiralar ile baslatan bir sahis.
M. Kutlular'in evladi'nin uyusturucuya kurban gitmesini, Hablemitoglu suikastini, PKK, BBP, MHP ve CHP yonetimini, hatta hukumet yanlisi Vahdet gazeteni "paralel o.. cocuklari"'na baglayan Karakaya, asiri hizdan trafik radarina yakalandiktan sonra "plaka okuyan radar degil paraleli taniyan radar lazim" diyebilecek kadar misyonuna bagli bir eleman.
Kendisinin Fethullah Gulen ile cekilmis agzi kulaklarinda fotograflarini yok edemese de her tasin altina cemaati, her gunahi F. Gulen'e yuklemesindeki performansiyla, alel acele ustu ortulen Ergenekon operasyonunun aslinda neleri gizlediginin ipucunu veriyor. Yuksek ogretim, yargi, is dunyasi, askeriye, emniyet ve medya'da yuzlerce sahte-bayrak elemani olan Ergenekon'un milliyetci, solcu ve ulusalci ekiplerinden bazilari desifre olmus, sadece Islamci ekipleri gizli kalmisti.
Yani bir zamanlar havuz gazetelerinde manset manset basilan Ergenekon semasi, karar alma, operasyon, yargi ve medya vs kanallarindaki ulusalci isimlerin bir de Islamci karsiliklari vardi gizlenen. Iste bu baglamda "Islamci" Yilmaz Ozdil'i ne anlamda kullandigimi aciklamak istiyorum. Yilmaz Ozdil, aslinda bir profilin Ulusalci karsiligi, ayni profilin Islamci karsiligi ise Hasan Karakaya.
Haziran ayindaki yazisinda Can Dundar icin "karisini satan" ifadesini kullanan Hasan Karakaya dun aksam TV ekranlarinda Can Dundar'in ozel hayatiyla ilgili mahalle karilarinin konusacagi detaylari paylasip siyonistlerin en meshur metodu olan karakter katli ile gorevini yerine getirirken aklima geldi. Kahvehane ortamini andiran TV programinda hem Can Dundar'a hem de ailesine hem de paralel yapiya "geciren" Havuz medyasinin guya "mucah-itlik" yapan Hasan Karakaya gibi tiplere kilitlenmis, analitik dusunceden mahrum, komplo teorilerine inanmayi cok seven saf muslumanlara sormak isterim; Can Dundar'in "su samuru" isimli teknede opusurken fotografi servis edilen bayan kim, biliyorlar mi? Ismi Taies Farzan.
Peki nereli bu Taies hanim?
Hani RTE'nin "ikinci vatanim" dedigi ulke var ya..
Anladiniz siz onu.
Showing posts with label iran. Show all posts
Showing posts with label iran. Show all posts
Wednesday, December 2, 2015
Can Dundar, Hasan Karakaya ve Taies Farzan
Labels:
akit,
akp,
can dundar,
cemaat,
erdogan,
havuz,
iran,
mossad,
muta,
mutasa,
rp,
rte,
taies farzan,
vakit,
yeni safak
Location:
Ankara, Ankara, Turkey
Wednesday, March 4, 2015
Bir hamle olarak Diyalog, BOP, Iran ve Irancilar
Esbaskanlik gorevini yapan unlu isimler arasinda G.W. Bush ve R.T.E.'nin de bulundugu Buyuk Ortadogu Projesi (BOP)'un Turkiye'de yogun mesai yaptigi yillardi.
Berlin duvarinin yikilmasi ile baslayan surecte Orta Asya ve Ortadogu ulkeleri lider ve ekol sorunu yasiyordu. Sovyetlerin yikilmasi, her ne kadar sadece sosyalist Dogu Bloku ve Orta Asya ulkelerini etkiledi gibi bilinse de kokeni Sosyalizm olan Baas ideolojisinin de tasfiyesi bu donemde baslamisti.
Bu hengamede Ozal iktidariyla kullerinden yeniden dogan Turkiye devleti'nin elini kolunu baglamak, önünü kesmek ve ayni zamanda Orta Dogu ve Orta Asya cografyalarini da Iran devletine peskes cekmek icin BOP yonetimindeki Ergenekon ve Iran Istihbarati Turkiye'de birlikte calismaya basladi.

Turk toplumunu Alevi-Sunni, Kurt-Turk kamplarinda bolme maksadiyla sirasiyla Musa Anter, Cetin Emec, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Ucok, Ugur Mumcu'ya suikast ile ortadan kaldirdilar, ayrica Basbaglar ve Sivas Madimak Oteli katliamlarina imza attilar ayrica devleti zayiflatmak icin General Esref Bitlis, Cumhurbaskani Turgut Ozal, Devlet Bakani Adnan Kahveci ve Binbasi Cem Ersever gibi bagimsiz isimleri isbirligiyle ortadan kaldirdilar.
Bugun taraftarlarinca "Superguc" gorulen "Yeni Turkiye"de KCK'nin acik acik vergi toplamasi, bayrak acmasi, mahkemeler kurmasini kimsenin yadirgamadigi gibi o zamanlarda da "Laik Turkiye" Cumhuriyetin'de Iran ajanlarinin bu kadar kolay operasyonlar yapmalarini kimse yadirgamamis, sorgulamamisti.
BOP projesinin ikinci ayaginin en onemli mihenk tasi ise 1994'te RTE'nin cok ilginc kosullarda Istanbul Belediye Baskani secilerek önünün acilmasiydi. Merkez sag oylar DYP ve ANAP'in guclu aday cikarmasiyla bolunmus (ANAP%22 ve DYP %15) Merkez sol oylar ise yine DSP ve SHP'nin adaylari arasinda (SHP %20, DSP %15) bolunmustu. Boylelikle %25 gibi zayif bir oyla sectirilen RTE'nin aktif BOP gorevi baslamisti. Akabinde RP icerisindeki ayrilikci, cinsiyetci, dinci soyleme sahip Islamci politikacilar, Iran Devleti'nin resmen icinde yeraldigi kitle gosterileri ve Ergenekon'un oynattigi irtica tiyatrolari ile 28 Subat darbesi geldi.
BOP icin 89-93 ve 94-97 donemleri, Turkiye'nin sol-sag, Kurt-Turk, Alevi-Sunni kamplarina ayrilip, zayiflatilmasi, önünün kesilmesi, askeri acidan Israil'e, devaluasyonlar ve istikrarsizliklar arkasindan ekonomik acidan IMF'ye baglanmasi acisindan basarili bir donem olmustu.
Turk halki ve sivil toplum liderleri ekonomik sikintilar, isimler, sloganlar ve olaylar uzerine gundelik planlarla kafa yormakla mesgulken buyuk oyunu goren Fethullah Gulen'in tavsiyesiyle Hizmet hareketi, 1994 yilinda yani tam bu iki donemin tam ortasinda "Evrensel Barışa Doğru" sloganiyla Gazeteciler ve Yazarlar Vakfi'ni kurdu. GYV ise bilindigi gibi toplumun degisik kesimlerini bir araya getiren bir dizi buyuk profil etkinlikler ile kamplara ayrilan toplumu bir araya getirmeye, tabulari yikmaya, bir zamanlar dunyayi yonetmis ama kucuk korkularin esiri olmus komsusuna ve kardesine dusman haline getirilen Turk toplumunun icinde bulundugu durumu sorgulamasina buyuk katkida bulunmustu. 96 yilinda Hizmet hareketi vitesi artirdi, yuksek profil dini liderler ile yapilan gorusmeler ile dinler arasi diyalog konseptini kuresel olcekte uygulamaya basladi.
Hizmet hareketi 2000li yillarin basinda ise dunyanin hemen hemen her ulkesinde dinlerarasi diyalog calismalarini kurumsallastirdi.
Diyalog calismalariyla Hizmet Hareketi aslinda BOP'a karsi cok guclu bir darbe indirmis boylelikle asirlarca piyonlarla zaman olduren Islam cografyasinda bir kesim ilk defa zalime "şah" çekebilmisti. Degisik din ve milletten ogrencilerin bir arada kardesce egitim gordugu Turk okullari da aslinda bu hamlenin bir parcasiydi.
Tabi BOP'un buna karsiligi yine taseron ekipler uzerinden geldi. Ergenekon ve Iran Istihbarati ve ona bagli "Islamci" kaynaklar, ilk gunden itibaren Hizmet Hareketi'nin dinler arasi diyalog calismalarina karsi kara propaganda calismasina girdi. Hizmet hareketinin diyalog calismalariyla Muslumanlari toptan Hristiyanlastirmaya calistigi iftirasi uzerinden bir suru kitap, film, belgesel vs hazirlanip hem sol, hem Ateist, hem Laik ve Kemalist hem de Islamci cevrelerin medya kanallari uzerinden yogunlukla dagitimini yaptilar. Bu medyanin etkisindeki analitik derinlikten uzak yiginlar ise Ergenekoncularin "Din elden gidiyor" tezlerinde Iranci/Islamci kesim ile birlikte calistiklarini yadirgamiyor, propagandaya kaniyordu.
20 yil boyunca Islami, Laik ve Milli hassasiyeti olan kesimler bu koroyu dinledi, yalanlara inandi. BOP Esbaskani ve Diktator RTE meydanlarda "bunlar papayla el ele kolkola" diye kufurler ederken, Diyanet Isleri Baskani Gormez "Hele hele bazı yerlerde diyalog merkezleri kuruldu. Bu merkezlerde dinlerin ortak yönleri bir araya getirilmek suretiyle adeta melez bir din üretilme çabalarına da şahit olduk" soylemiyle BOP'un mesajini adeta kurumsallastirdi. Boylece BOP, Hizmet hareketinin kendisine "şah" çekmesine bir nevi karsilik verebildi.
It urur kervan yurur derler. BOP'un oyunlari ne Hizmet Hareketi'ini durdurabilir, ne de Allah'in planini.
Yazimizi ilginc bir dinler arasi diyalog haberiyle sonlandiralim.
Dun, (4 Mart 2015) Iran Disisleri bakanligina bagli bir Molla heyeti ile Ermeni Katolik Kilisesi arasinda onemli bir isbirligi anlasmasi imzalandi. Anlasmaya gore

Turk milleti (Osmanli, Selcuklu) ve Islam alemine karsi Haclilar'lar isbirligi yapan Şii Safeviler ve Fatimiler'in torunlarinin bugun de boyle bir isbirliginde bulunmasi bizi sasirtmiyor da.. Acaba Halife(!) RTE "Benim Ikinci vatanim Iran, Piskoposlarla elele kolkola" der mi? Ya da Nureddin Sirin Ağacan(!) "Bu nasıl bir “dinler arası diyalog” idi ki" diye patronlarini fircalayan bir yazi dosenir mi?
Peki pis sakalli, filistin posulu "dunya lideri reis" hayrani bitirim Islamci kardesler ne der bu ise?
Berlin duvarinin yikilmasi ile baslayan surecte Orta Asya ve Ortadogu ulkeleri lider ve ekol sorunu yasiyordu. Sovyetlerin yikilmasi, her ne kadar sadece sosyalist Dogu Bloku ve Orta Asya ulkelerini etkiledi gibi bilinse de kokeni Sosyalizm olan Baas ideolojisinin de tasfiyesi bu donemde baslamisti.
Bu hengamede Ozal iktidariyla kullerinden yeniden dogan Turkiye devleti'nin elini kolunu baglamak, önünü kesmek ve ayni zamanda Orta Dogu ve Orta Asya cografyalarini da Iran devletine peskes cekmek icin BOP yonetimindeki Ergenekon ve Iran Istihbarati Turkiye'de birlikte calismaya basladi.
Turk toplumunu Alevi-Sunni, Kurt-Turk kamplarinda bolme maksadiyla sirasiyla Musa Anter, Cetin Emec, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Ucok, Ugur Mumcu'ya suikast ile ortadan kaldirdilar, ayrica Basbaglar ve Sivas Madimak Oteli katliamlarina imza attilar ayrica devleti zayiflatmak icin General Esref Bitlis, Cumhurbaskani Turgut Ozal, Devlet Bakani Adnan Kahveci ve Binbasi Cem Ersever gibi bagimsiz isimleri isbirligiyle ortadan kaldirdilar.
Bugun taraftarlarinca "Superguc" gorulen "Yeni Turkiye"de KCK'nin acik acik vergi toplamasi, bayrak acmasi, mahkemeler kurmasini kimsenin yadirgamadigi gibi o zamanlarda da "Laik Turkiye" Cumhuriyetin'de Iran ajanlarinin bu kadar kolay operasyonlar yapmalarini kimse yadirgamamis, sorgulamamisti.
BOP projesinin ikinci ayaginin en onemli mihenk tasi ise 1994'te RTE'nin cok ilginc kosullarda Istanbul Belediye Baskani secilerek önünün acilmasiydi. Merkez sag oylar DYP ve ANAP'in guclu aday cikarmasiyla bolunmus (ANAP%22 ve DYP %15) Merkez sol oylar ise yine DSP ve SHP'nin adaylari arasinda (SHP %20, DSP %15) bolunmustu. Boylelikle %25 gibi zayif bir oyla sectirilen RTE'nin aktif BOP gorevi baslamisti. Akabinde RP icerisindeki ayrilikci, cinsiyetci, dinci soyleme sahip Islamci politikacilar, Iran Devleti'nin resmen icinde yeraldigi kitle gosterileri ve Ergenekon'un oynattigi irtica tiyatrolari ile 28 Subat darbesi geldi.
BOP icin 89-93 ve 94-97 donemleri, Turkiye'nin sol-sag, Kurt-Turk, Alevi-Sunni kamplarina ayrilip, zayiflatilmasi, önünün kesilmesi, askeri acidan Israil'e, devaluasyonlar ve istikrarsizliklar arkasindan ekonomik acidan IMF'ye baglanmasi acisindan basarili bir donem olmustu.
Turk halki ve sivil toplum liderleri ekonomik sikintilar, isimler, sloganlar ve olaylar uzerine gundelik planlarla kafa yormakla mesgulken buyuk oyunu goren Fethullah Gulen'in tavsiyesiyle Hizmet hareketi, 1994 yilinda yani tam bu iki donemin tam ortasinda "Evrensel Barışa Doğru" sloganiyla Gazeteciler ve Yazarlar Vakfi'ni kurdu. GYV ise bilindigi gibi toplumun degisik kesimlerini bir araya getiren bir dizi buyuk profil etkinlikler ile kamplara ayrilan toplumu bir araya getirmeye, tabulari yikmaya, bir zamanlar dunyayi yonetmis ama kucuk korkularin esiri olmus komsusuna ve kardesine dusman haline getirilen Turk toplumunun icinde bulundugu durumu sorgulamasina buyuk katkida bulunmustu. 96 yilinda Hizmet hareketi vitesi artirdi, yuksek profil dini liderler ile yapilan gorusmeler ile dinler arasi diyalog konseptini kuresel olcekte uygulamaya basladi.
Hizmet hareketi 2000li yillarin basinda ise dunyanin hemen hemen her ulkesinde dinlerarasi diyalog calismalarini kurumsallastirdi.
Diyalog calismalariyla Hizmet Hareketi aslinda BOP'a karsi cok guclu bir darbe indirmis boylelikle asirlarca piyonlarla zaman olduren Islam cografyasinda bir kesim ilk defa zalime "şah" çekebilmisti. Degisik din ve milletten ogrencilerin bir arada kardesce egitim gordugu Turk okullari da aslinda bu hamlenin bir parcasiydi.
Tabi BOP'un buna karsiligi yine taseron ekipler uzerinden geldi. Ergenekon ve Iran Istihbarati ve ona bagli "Islamci" kaynaklar, ilk gunden itibaren Hizmet Hareketi'nin dinler arasi diyalog calismalarina karsi kara propaganda calismasina girdi. Hizmet hareketinin diyalog calismalariyla Muslumanlari toptan Hristiyanlastirmaya calistigi iftirasi uzerinden bir suru kitap, film, belgesel vs hazirlanip hem sol, hem Ateist, hem Laik ve Kemalist hem de Islamci cevrelerin medya kanallari uzerinden yogunlukla dagitimini yaptilar. Bu medyanin etkisindeki analitik derinlikten uzak yiginlar ise Ergenekoncularin "Din elden gidiyor" tezlerinde Iranci/Islamci kesim ile birlikte calistiklarini yadirgamiyor, propagandaya kaniyordu.
20 yil boyunca Islami, Laik ve Milli hassasiyeti olan kesimler bu koroyu dinledi, yalanlara inandi. BOP Esbaskani ve Diktator RTE meydanlarda "bunlar papayla el ele kolkola" diye kufurler ederken, Diyanet Isleri Baskani Gormez "Hele hele bazı yerlerde diyalog merkezleri kuruldu. Bu merkezlerde dinlerin ortak yönleri bir araya getirilmek suretiyle adeta melez bir din üretilme çabalarına da şahit olduk" soylemiyle BOP'un mesajini adeta kurumsallastirdi. Boylece BOP, Hizmet hareketinin kendisine "şah" çekmesine bir nevi karsilik verebildi.
It urur kervan yurur derler. BOP'un oyunlari ne Hizmet Hareketi'ini durdurabilir, ne de Allah'in planini.
Yazimizi ilginc bir dinler arasi diyalog haberiyle sonlandiralim.
Dun, (4 Mart 2015) Iran Disisleri bakanligina bagli bir Molla heyeti ile Ermeni Katolik Kilisesi arasinda onemli bir isbirligi anlasmasi imzalandi. Anlasmaya gore
- Bu iki dini grup Ortadoguda ve dunyanin her yaninda birlikte hareket edecek.
- Iki dinin mensuplarina karsi yapilan saldirilara karsi birlikte hareket edilecek.
- Sozde Ermeni katliaminin 100. yildonumu beraber anilacak, bu katliami yapan sahislar, gruplar ve ulkeler beraber kinananacak.

Turk milleti (Osmanli, Selcuklu) ve Islam alemine karsi Haclilar'lar isbirligi yapan Şii Safeviler ve Fatimiler'in torunlarinin bugun de boyle bir isbirliginde bulunmasi bizi sasirtmiyor da.. Acaba Halife(!) RTE "Benim Ikinci vatanim Iran, Piskoposlarla elele kolkola" der mi? Ya da Nureddin Sirin Ağacan(!) "Bu nasıl bir “dinler arası diyalog” idi ki" diye patronlarini fircalayan bir yazi dosenir mi?
Peki pis sakalli, filistin posulu "dunya lideri reis" hayrani bitirim Islamci kardesler ne der bu ise?
Labels:
akp,
arap bahari,
bop,
cemaat,
erdogan,
gop,
gulen,
iran,
israel,
israil,
kaddafi,
libya,
nureddin sirin,
pkk,
sefer turan,
tiran
Thursday, January 15, 2015
Vizesiz geciş BOP'un kilometre taşi mi?
Gectigimiz gunler de Kutahya milletvekili İdris Bal, çok ilginç bir meseleyi meclise taşıdı.
Kutahya milletvekili, Başbakan Davutoğlu ve DB Çavuşoğlu'na yönelttiği soru önergesinde, BOP eşbaşkanının da kurulmasında aktif rol oynadığı Yeni(!) Libya'nın gectigimiz ay icinde neden ciddi sayıda TC vatandaşını sınır dışı ettiğini sordu.
İdris Bal ayrıca Libya'dan kaç kişinin Türkiye'ye giriş yaptığını, kaç kişinin geri döndüğünü de sordu.
***
Dün Zaman'da yayımlanan bir haber yine dikkat çekici idi. Ankara'daki bürosunda suikastle öldürülen Çeçenistan Fahri konsolosu Medet Önlü'nün eşi, kocasının Çeçen savaşçılarının Suriye'ye kaydırılmasına karşı çıktığını, bu yüzden de tehdit edildiğini açıkladı. Medet Önlü suikasti ilginç detaylar içeriyordu. Mesela aynı PKKlı Sakine Cansız'ın suikastında olduğu gibi, kurban katili tanıyordu. Cinayet TBMM'ye çok yakın bir mesafede işlenmişti.
***
Paristeki Charlie Hebdo dergisi suikastine katılan üçüncü şahıs dün Bulgaristan'dan Türkiye'ye (muhtemelen Suriye'ye geçecekti) geçerken yakalandı.
***
Rusların yakalayamadığı Çeçen lider Cevher Dudayevin, MIT'in kendisine temin ettiği uydu telefonunun takip kodunun CIA'ye, oradan da KGB'ye aktarılması sonucu KGB tarafından uydu güdümlü füze ile şehid edilmesi, Çeçen-Rus savaşının yönünü değiştirmiş, Çeçen bağımsızlığını kabul edip ateşkes imzalayan Rusya, tekrar saldırıya geçmiş, Dudayevin vefatının ardından doğan lider boşluğunda Çeçen direnişi içine Vahhabi/Radikal unsurlar enjekte edilip, Çeçen direnişinin prestiji ve aldığı uluslarası destek yerle yeksan edilmişti. Bu domino taşlarının başı Türkiye'den devrilmeye başlamıştı.
***
Bugün neredeyse bütün İŞİD militanlarının Irak ve Suriye'ye Türkiye üzerinden geçtiğini biliyoruz. Suriye kaynaklı haber sitelerinde de TC kimlikli pek çok kişinin ya yakalandığı ya da öldürüldüğü haberi geliyor.
El-Kaideci teroristlere ABD'nin yaptigiasiri siddet ve insanlik disi metodlar iceren muameleler teror retoriginde bir sekilde izah edilebilse de, Turkiye hukumeti veya istihbarat/guvenlik guclerinin ISID teroristlerine hapishanede Internet verdigi, pizza ismarladigi, ISID teroristlerinin hastanede tedavi gordugu haberleri kesinlikle izah edilemez. Peki ulkenin "Musluman ama Laik/demokrat" imajindan izah edilemeyecek "terorist dostu" durumuna nasil gelindi? ***
Insan ister istemeden merak ediyor:
Kutahya milletvekili, Başbakan Davutoğlu ve DB Çavuşoğlu'na yönelttiği soru önergesinde, BOP eşbaşkanının da kurulmasında aktif rol oynadığı Yeni(!) Libya'nın gectigimiz ay icinde neden ciddi sayıda TC vatandaşını sınır dışı ettiğini sordu.
İdris Bal ayrıca Libya'dan kaç kişinin Türkiye'ye giriş yaptığını, kaç kişinin geri döndüğünü de sordu.
***
Dün Zaman'da yayımlanan bir haber yine dikkat çekici idi. Ankara'daki bürosunda suikastle öldürülen Çeçenistan Fahri konsolosu Medet Önlü'nün eşi, kocasının Çeçen savaşçılarının Suriye'ye kaydırılmasına karşı çıktığını, bu yüzden de tehdit edildiğini açıkladı. Medet Önlü suikasti ilginç detaylar içeriyordu. Mesela aynı PKKlı Sakine Cansız'ın suikastında olduğu gibi, kurban katili tanıyordu. Cinayet TBMM'ye çok yakın bir mesafede işlenmişti.
***
Paristeki Charlie Hebdo dergisi suikastine katılan üçüncü şahıs dün Bulgaristan'dan Türkiye'ye (muhtemelen Suriye'ye geçecekti) geçerken yakalandı.
***
Rusların yakalayamadığı Çeçen lider Cevher Dudayevin, MIT'in kendisine temin ettiği uydu telefonunun takip kodunun CIA'ye, oradan da KGB'ye aktarılması sonucu KGB tarafından uydu güdümlü füze ile şehid edilmesi, Çeçen-Rus savaşının yönünü değiştirmiş, Çeçen bağımsızlığını kabul edip ateşkes imzalayan Rusya, tekrar saldırıya geçmiş, Dudayevin vefatının ardından doğan lider boşluğunda Çeçen direnişi içine Vahhabi/Radikal unsurlar enjekte edilip, Çeçen direnişinin prestiji ve aldığı uluslarası destek yerle yeksan edilmişti. Bu domino taşlarının başı Türkiye'den devrilmeye başlamıştı.
***
Bugün neredeyse bütün İŞİD militanlarının Irak ve Suriye'ye Türkiye üzerinden geçtiğini biliyoruz. Suriye kaynaklı haber sitelerinde de TC kimlikli pek çok kişinin ya yakalandığı ya da öldürüldüğü haberi geliyor.
El-Kaideci teroristlere ABD'nin yaptigiasiri siddet ve insanlik disi metodlar iceren muameleler teror retoriginde bir sekilde izah edilebilse de, Turkiye hukumeti veya istihbarat/guvenlik guclerinin ISID teroristlerine hapishanede Internet verdigi, pizza ismarladigi, ISID teroristlerinin hastanede tedavi gordugu haberleri kesinlikle izah edilemez. Peki ulkenin "Musluman ama Laik/demokrat" imajindan izah edilemeyecek "terorist dostu" durumuna nasil gelindi? ***
Insan ister istemeden merak ediyor:
- Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Bulgaristan, Irak, Iran, Libya, Suriye ve bazı Afrika ülkeleriyle vizelerin kaldırılması BOP kapsamında mı yapılmıştır?
- Dış politikamızda herşey çok güzel giderken birden bire bu komşularımızın hepsinde iç karışıkların veya savaşların çıkması vizesiz geçişler sonucu bu ülkelere geçen(taşıdığımız)silahlı illegal güçlerin işi midir?
Ya da ters mantik uygulayalim, vizesiz geciş mesela Iran gibi komşu ulkelerce duşmanca niyet icinde kullanilmiş midir? Vizesiz geciş sayesinde Iranli mutaşa, hemşire, kuafor, tuccar ve turist kimligiyle ulkemize giriş yapan etki ve saha ajanlari ulkemizde kritik zamanlarda kritik projeler koparmişlar midir? - BOP projesi çerçevesinde yeni İslam coğrafyası haritasının insan kaynakları, sevkiyat, mühimmat ve lojistik işleri müteahhit partisi ve lideri BOP eşbaşkanına mı ihale edilmiştir?
- Bekleyen bir sürü önemli mesele varken müteahhit iktidarının ülkenin baştan başını 5 şerit yollarla örmesi bir üst maddedeki lojistik ve sevkiyat ile mi alakalıdır?
Nazi Almanyasının, etrafındaki komşularına saldırmadan önce Hitlerin ilk iş olarak Almanya'nın her tarafına geniş otobanlar yaptırdığı, bu otoban sayesinde Alman ordusunun Avusturya, Fransa ve Polonya'ya asker ikmalinin bu ülkelerin savunma kuvvetlerinin tahmininden çok çok daha kısa zamanda yapıldığı gerçeğini göz önüne alırsak, Türkiye'deki otoban inşaası ve vizesiz geçişlerin de her ne kadar taşımacılık ve ekonomik getirileri göz ardı edilemez olsalar da "cumayı emevi camisinde kılacağız" söylemi çerçevesinden bakıldığında aslında bir savaş altyapısı olabilmeleri büyük ihtimal. - Ve son soru: 2013 Mayıs'ında TBMM'ye çok yakın mesafede öldürülen Çeçenistan Fahri konsolosu, Suriye'de Esad'a karşı değişik gruplarca sürdürülen savaşta iktidar destekli radikal örgütlerin mesela 2013 Nisan ayından birdenbire en güçlü silahlı grup olarak ortaya çıkan İŞİD'in diğer gruplara karşı elini güçlendirmek için, Diyarbakır emniyet müdürlüğüne iki sokak mesafede şehid edilen Gaffar Okkan cinayetindeki gibi derin devletin işi miydi?
Labels:
akp,
arap bahari,
bop,
Çeçen,
erdogan,
gop,
hakan fidan,
ingiltere,
irak,
iran,
isid,
kaddafi,
libya,
mit,
pkk,
suriye,
teror,
tiran,
turkiye,
vizesiz geciş
Location:
East Africa
Tuesday, December 16, 2014
Neden Osmanlica, Neden Şimdi?
Iran'in bir yandan Bati ile kopruler kurup kapitalist sisteme entegre olmasi, diger yandan Arap baharı ile bütün güç dengeleri reset edilmiş İslam coğrafyasının doğusundan güneyine; Irak, Lubnan, Suriye, Afganistan, Pakistan ve Yemen'deki Şii diasporasını ayaklanmalar ve sıcak çatışmalarla canlandırıp Ortadoğu'daki en güçlü ülke haline gelmesi tarihi bir olaydır. Zira Pers veya Şii jeopolitiği bu topraklarda haçlı seferleri akabindeki fetret döneminde yasadigi kısa süreli Fatımiler donemi veya dar ve bolgesel etkili Safevileri saymazsak Islamın gelişinden beri ilk defa bu kadar güç sahibi olmuşlardır.
İŞİD üzerinden İran Devrim Muhafızları ve Kuzey Irak Kürt yönetimine Ortadoğu'da kontrolsüz harekat imkanı verilmiş, Batılı güçler, kendi topraklarını korumak için tampon bölge kurmasına izin verilmeyen Türkiye'ye vermedikleri manevra alanını İran ve Kürt yönetimlerine bahşetmişlerdir.
Bölgedeki en büyük rakibi Türkiye'de bürokrasinin alt katmanlarını Mutaşa zinciri, üst katmanlarını ise rüşvet ağı ile avuçlarına alan Pers şeytanı, aynen Körfez ülkelerinde de kullandığı bu tuzaklar sayesinde Türkiye'den Osmanlı'nın batış nedenlerinden sayılan kapitülasyonlar ile kıyaslanabilecek önemde politik kazanımlar elde etmiştir. Iki ulke arasinda ticaret, egitim, saglik basta olmak uzere cesitli alanlarda yuzlerce anlasma imzalanmis, hemen hemen her anlasmada Iran'a karsiliksiz tavizler ve imtiyazlar verilmistir.
Cumhurbaşkanı danışmanı S.T., Başbakan vekili B.A. ve istihbaratın başı H.F. direk Iran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı çalışmakta, binlerce Iran ajanı da, iş adamı, din adamı, bilim adamı, pilot, doktor ve hemşire kimlikleriyle Türkiye'nin her yerine sızmıştır.
1950lerden beri masada pazarlığını yaptığımız Avrupa birliği ülkelerine verilmeyen avantajlar İran'a verilmiş, AB ile bir türlü üzerinde uzlaşılamayan uyum anlaşmaları sessiz sedasız Iran ile neredeyse tel taraflı yapılmıştır.
İşte bu noktada Osmanlıca'nın zorunlu olarak müfredata girmesinin nedeni manidardir.
Tiran'ın "isteselerde, istememelerde öğrenecekler" açıklaması akabinde konuyla ilgili görüş bildiren İranlılar, Osmanlıcadaki Farsça kelime sayısı ve gramer etkisi dolayısıyla Türk halkının farsçayı ve fars kültürünü daha kolay hazmedeceği, bunun iki ülke halklarının kaynaşması için son derecede önemli olduğu söylediler. Yani hükümetin Iran güdümlü politikaları sayesinde devlet dairelerine ve para ticaretine kanca atan Iranlılar, Osmanlıca ile de "grass roots" çalışması ile halka da kanca atabilecekler.
Zaten Iran mamulu meyve ve sebzelerinin semt pazarlarini isgali, Iran leblebicilerinin bile Corum'daki leblebi ureticilerine yari fiyatina leblebi satmak icin Iran'dan kalkip gelebilmeleri, Iran'li kuafor ve hemsirelerin Orta anadolu'da peydah olmalari, Dogu ve Guneydogu'daki ortaokul talebelerinin Iran sehirlerine kamplara goturulmeleri, binlerce Alevi dedesinin Şiiligin merkezi Kum sehrine organize bir sekilde goturulmesi organizasyonlariyla grassroots seviyesinde Anadolu halki uzerine calismalar yapmaya baslamisti.
Osmanlı devrinde Anadoluyu şiileştirmek için çalışan Iran ajanları, bunu muhtemelen dil kursları ile "reinforce" edecek. destekleyecek.
Tabi ki buna, özerklik veya bağımsızlık eşiğindeki Kürtlerin konuştuğu Kürtçe'nin de Farsça dil grubundan geldiği gerçeğini unutmadan bakmak lazım.
Memurluk sınavları kriterleri ile oynanması ve muhtemelen ileride Osmanlıca konulu soruların KPSS'ye eklenmesiyle AKP'nin ve Iran sevdalıların arka bahçesi haline gelmiş IHL okullarından mezun kadroların önünü açacağı malumdur. Böylelikle İran, mut'a ve rüşvet ağıyla bağladığı Türkiye'de kurduğu ihanet networkünün geleceğine yatırım yapıyor olabilir.
Tabi ki konunun C.Başkanı nezdindeki değerinin gündem değiştirme ve polemik maksatlı olması arkaplandaki Farsça bağlantısını göz ardı etmemiz için yeterli neden değildir.
Ayrıca şu an iktidarda olan eski İslamcı gelenek politikacılarının Arap Ihvan-I Müslimin geleneğinden doğmuş, Humeyni devriminden en üst derecede etkilenmiş düşünce dünyalarında "Osmanlı" ve "Türk" kavramlarının çok da sevilmediği herkesin malumudur.
Işte bu bağlamdan bakıldığında Osmanlıca ders dayatmasının samimiyeti ve perde arkası tekrar tekrar düşünülmelidir.
İŞİD üzerinden İran Devrim Muhafızları ve Kuzey Irak Kürt yönetimine Ortadoğu'da kontrolsüz harekat imkanı verilmiş, Batılı güçler, kendi topraklarını korumak için tampon bölge kurmasına izin verilmeyen Türkiye'ye vermedikleri manevra alanını İran ve Kürt yönetimlerine bahşetmişlerdir.
Bölgedeki en büyük rakibi Türkiye'de bürokrasinin alt katmanlarını Mutaşa zinciri, üst katmanlarını ise rüşvet ağı ile avuçlarına alan Pers şeytanı, aynen Körfez ülkelerinde de kullandığı bu tuzaklar sayesinde Türkiye'den Osmanlı'nın batış nedenlerinden sayılan kapitülasyonlar ile kıyaslanabilecek önemde politik kazanımlar elde etmiştir. Iki ulke arasinda ticaret, egitim, saglik basta olmak uzere cesitli alanlarda yuzlerce anlasma imzalanmis, hemen hemen her anlasmada Iran'a karsiliksiz tavizler ve imtiyazlar verilmistir.
Cumhurbaşkanı danışmanı S.T., Başbakan vekili B.A. ve istihbaratın başı H.F. direk Iran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı çalışmakta, binlerce Iran ajanı da, iş adamı, din adamı, bilim adamı, pilot, doktor ve hemşire kimlikleriyle Türkiye'nin her yerine sızmıştır.
1950lerden beri masada pazarlığını yaptığımız Avrupa birliği ülkelerine verilmeyen avantajlar İran'a verilmiş, AB ile bir türlü üzerinde uzlaşılamayan uyum anlaşmaları sessiz sedasız Iran ile neredeyse tel taraflı yapılmıştır.
İşte bu noktada Osmanlıca'nın zorunlu olarak müfredata girmesinin nedeni manidardir.
Tiran'ın "isteselerde, istememelerde öğrenecekler" açıklaması akabinde konuyla ilgili görüş bildiren İranlılar, Osmanlıcadaki Farsça kelime sayısı ve gramer etkisi dolayısıyla Türk halkının farsçayı ve fars kültürünü daha kolay hazmedeceği, bunun iki ülke halklarının kaynaşması için son derecede önemli olduğu söylediler. Yani hükümetin Iran güdümlü politikaları sayesinde devlet dairelerine ve para ticaretine kanca atan Iranlılar, Osmanlıca ile de "grass roots" çalışması ile halka da kanca atabilecekler.
Zaten Iran mamulu meyve ve sebzelerinin semt pazarlarini isgali, Iran leblebicilerinin bile Corum'daki leblebi ureticilerine yari fiyatina leblebi satmak icin Iran'dan kalkip gelebilmeleri, Iran'li kuafor ve hemsirelerin Orta anadolu'da peydah olmalari, Dogu ve Guneydogu'daki ortaokul talebelerinin Iran sehirlerine kamplara goturulmeleri, binlerce Alevi dedesinin Şiiligin merkezi Kum sehrine organize bir sekilde goturulmesi organizasyonlariyla grassroots seviyesinde Anadolu halki uzerine calismalar yapmaya baslamisti.
Osmanlı devrinde Anadoluyu şiileştirmek için çalışan Iran ajanları, bunu muhtemelen dil kursları ile "reinforce" edecek. destekleyecek.
Tabi ki buna, özerklik veya bağımsızlık eşiğindeki Kürtlerin konuştuğu Kürtçe'nin de Farsça dil grubundan geldiği gerçeğini unutmadan bakmak lazım.
Memurluk sınavları kriterleri ile oynanması ve muhtemelen ileride Osmanlıca konulu soruların KPSS'ye eklenmesiyle AKP'nin ve Iran sevdalıların arka bahçesi haline gelmiş IHL okullarından mezun kadroların önünü açacağı malumdur. Böylelikle İran, mut'a ve rüşvet ağıyla bağladığı Türkiye'de kurduğu ihanet networkünün geleceğine yatırım yapıyor olabilir.
Tabi ki konunun C.Başkanı nezdindeki değerinin gündem değiştirme ve polemik maksatlı olması arkaplandaki Farsça bağlantısını göz ardı etmemiz için yeterli neden değildir.
Ayrıca şu an iktidarda olan eski İslamcı gelenek politikacılarının Arap Ihvan-I Müslimin geleneğinden doğmuş, Humeyni devriminden en üst derecede etkilenmiş düşünce dünyalarında "Osmanlı" ve "Türk" kavramlarının çok da sevilmediği herkesin malumudur.
Işte bu bağlamdan bakıldığında Osmanlıca ders dayatmasının samimiyeti ve perde arkası tekrar tekrar düşünülmelidir.
Location:
Alaska, USA
Monday, September 8, 2014
Bir misyonerin ardindan...
1980'lerde emekli MSP'li "Akinci" genclerin bulustugu Tevhid, Nubihar, Yeryuzu, Haksöz gibi dergilerin satildigi kitabevleri vardi.
Bu kitabevlerinde diger ana akim kitabevlerinin aksine bir tarikat veya cemaate malolmus eserlerden cok Hasan el Benna, Seyyid Kutub gibi Turkiye disinda yetismis Islam alimlerinin eserleri satilir. Bizim kulturumuzun meyvelerinden sufi muzik veya ilahiler yerine yesil popun babasi sayilan Iran Azerilerinin soyledigi devrimci Islami marslar calinirdi.
Sigara icen ama dindar hassasiyetle kahvehanelere soguk bakan, siyasi partilerden hoslanmayan veya meslegi geregi bu ortamdan uzak duran, tarikat ve cemaat silsilesine girmeyi nefsine agir goren pek cok idealist dindar vatandasin, ogrencinin ve IHL ogretmeninin bulusma noktasiydi bu kitabevleri.
Ortam cok masumdur; zira kitap sevgisi, ilim irfan aski ile bir araya gelinmistir. Aileden gorulen geleneksel muhafazakar islam, biraz bayat geldigi icin yeni bir soylem arayisi vardir. Sigara sevilir zira aksakalli muhafazakar buyuklerin aksine Hamaney gibi dini liderler sigaraya cevaz veriyordu. Kitapevlerinin yavas musteri temposu, saatlerce surece cay-sigara muhabbetleri ve propaganda icin en ideal ortamdi.
Zamanla katilim ve parti destegiyle vakfa donusenleri olsa da veya sahipleri sinif atlayip endustri degistirse de zamana direnen kitabevleri muhafazakar nufusun yogunlastigi sehirlerde hala islevlerini surduruyorlar.
Mesela konyadaki bir kitabevi, su anda diplomat ve askerimizi rehin tutan ISID'e militan devsirmekle mesgul. Bursa'daki bir tanesi, Iran Istihbaratinin bati Anadolu irtibat merkezi gibi calisirken, Yalova'daki bir kitabevi Islami kimlik ile PKK yandaslarinin irtibat merkezi olarak calisiyor, Gaziantepteki bir digeri ise devsirme ordusunun evlilik islemlerine bakiyor.
Zira araf'taki dindar vatandaslarin azicik maddi veya ailevi sorunu olanlari, yine zamanla kendilerine sosyal cevre olarak edindikleri kitabevi gruplari sayesinde cok kolay devsirilebiliyor.
25 yil once basladim bu kitabevleriyle olan muhabbetime. Once musterisi olarak, sonra calisani ve sonrasinda mudavimici olarak yillarca ziyaret ettim, yuzlerce insanla tanistim, saatlerce islami meseleler uzerine sohbetler dinledim. Iyi bilirim.
Bir zamanlar Anadolu'nun kucuklu buyuklu ilcelerini dolasip, bu kitabevlerinde dindar vatandaslarla bulusan, gittigi ilcelerde, kitabevi sahiplerinin evlerinde kalan, onlarin ekmegini cayini paylasan, onlarla, o kitabevleri musterileri veya takip edenleri ile yillarca mutemadiyen "Kudus gecesi" faaliyeti duzenleyen bir misyoner bilirdim.
Idealist veya ulku eri demek isterdim ama kendisine misyoner kelimesinin daha cok yakistigini dusunuyorum.
Misyoner abimiz, gittigi gezdigi her yerde; Filistin, "tagut", "Islami Iran devrimi", "Kudus ordusu", mustazaf ve mustekbir terimleri etrafinda kendini dinleyen dindar insanlara uyanik olmalarini, direnmelerini, hazirlikli olmalarini ogutlerdi.
Misyoner abi, bir dizini dikip oturur, cay ve sigarasini icerken, kendisine sorulan her soruya bir misyon disiplini ve ciddiyetine ekledigi hafif gulumsemesiyle muhatabinin gozlerinin icine bakarak cevap verir ve karisindakini kolayca ikna ederdi.
Misyoner abiye gore sunni-sii ayrimi suni bir ayrimdi. Sunni alimlerin bize anlattigi Islam tarihi hatalarla doluydu ve sunni muslumanlar olarak sii alimlerin tarih referanslarini da hesaba katmaliydik. Mut'a veya ehl-i beyt meselesi de bu acidan ele alinmaliydi. O sia ki, ne zaman efendimizin adi gecse oturduklari yerde saygidan ayaga kalkardi. Bize ittihad-i Islam lazimdi.
Bu misyonere gore kurtulusumuz icin once basimizdaki tagut rejim yikilmali, memlekete ilk firsatta Iran'dan rejim ihrac etmeliydik. Iran'in da bize cok muhabbeti ve sevgisi vardi zaten. Bunlar olunca zaten Kudus'un kapilari da bize acilacakti.
Bu misyoner senede bir Anadolu'nun en ucra koselerindeki kitabevlerini bile yanindaki ciraklariyla gezer, yukaridaki terim ve soylemlerini yinelerdi.
Pekcok faaliyetine, toplantisina katildigim misyoner abinin hic Bosna, Azerbaycan, Dogu Turkistan veya Cecenistan gundemi olmuyordu. Gunahlarini almayalalim, kitabevinde Bosna ve Cecenistan gundemdi ama icinde "Turkluk" meselesi olan Azerbaycan-Karabag veya Dogu Turkistan meseleleri hic konusulmazdi.
Aradan yillar gecti. 80ler ve 90lar bitti. Bu kitabevlerinde bulusan, filistin posusu takip sigara cay muhabbeti yapan pis sakalli delikanlilar buyuduler, okullarini bitirdiler, devlet dairelerinde yer sahibi oldular.
Misyoner abi ise bu surecte pis sakallilarin lideri gibi hapise girip cikti. Tabi cikinca da kahraman ilan edildi.
Sonra.
Kitabevleri vakif oldu, bazilari hatta holding.. kitap paralarini, ozel televizyon, dergi, yatirim, bagis paralari takip etti.
Bu evrime paralel, once Refah partili sonra AKP'li belediyeler bizim misyonerin calismalarina sponsor oldular.
Haliyle kitabevi sahiplerinin evlerinde yapilan mutevazi kudus geceleri belediye spor salonlarinda veya meydanlarda yapilir oldu.
Sloganlar ayni slogandi. Kudus hala kurtulmamisti ama subhanallah tagutlar yikilmis iktidar musluman cocuklarin eline gecmistir.
Misyoner abimiz o zamanin pis sakalli cocuklarinin ogretmenleri gibi simdi ozel bir televizyon kanali muduru olmus, belediye, devlet ve istihbaratin imkanlariyla eylemlerin feristahlarini organize etmeye baslamisti. Benim gittigim kitabevinde de durum boyleydi, mudavimi olan pis sakallilar hep bir yerlere gelmislerdi; biri sendika baskani, biri milli egitim muduru, biri belediye baskani, bir digeri ozel televizyon muduru, bir digeri ise bolgenin en buyuk supermarket zincirinin sahibi..
Mavi Marmara olayi donusunde Iran'dan gelen Ayetullahlari havalaninda posterlerle karsilayan bizim misyoner abiydi. Iran devriminde olenlerin resimleriyle 17 yasindaki Furkan'in resimini kolaj yapip Taksim meydaninda gosteri yapan, Furkan'in babasina Ayatollah Kaymakami'nin elini opturen bizim misyoner abiydi.
Ve hatta intihar saldirisina gonderilen Mavi Marmara filosundan kurtulanlari "gazi" sifatiyla Iran'a goturup, bunlara Hamaney'in elini opturen yine bizim misyoner abiydi.
Ve bir gun.
Acilara aliskin musluman cografyasina birgun turnusol kagidi islevi gorecek bir trajedi geldi. Suriye'de ic savas cikti.
Misyoner abi, kendisini kitabevlerinden beri takip eden curuha Esed rejimine Iran'in verdigi destegi bir turlu izah edemedi.
Esed iktidariyla birlikte sunni halka saldiran Hizbullah icin "Hizbullah bizim namusumuzdur" dedi direndi bir ara ama sonra kirli sakallilar ile Iran kirli savasin iki ayri tarafina dusunce bu sefer kitlesini bir arada tutma refleksiyle "Iran elini lutfen Suriye'den ceksin" diye aciklama yapti.
Iran bu, boyle kucuk saygisizliklari affeder mi? Misyoner abinin "rehber" saydigi Hamaney'in haber ajansi, misyoner abiye "haddini bil, ozur dile" mesaji yolladi.
Misyoner abi telasla kavgayi suriye meselesinden mezhep meselesine ceken bir mesasjla bu haber ajansini "fitne cikarmakla" sucladi.
Muhtemelen Iran, Turkiye'deki eski ekibini tasfiye etmeye baslamisti.
Daha sonra.
Simdilerde ayni misyoner abinin ismi, iktidarin uzerini kapamaya calistigi Tevhid-Selam dosyasi ile tekrar gundeme geldi de yazayim dedim.
Misyonerin adi Nureddin Şirin - yaninda gezdirdigi çırağı ise Başbakan Danışmanı Sefer Turan.
Bu kitabevlerinde diger ana akim kitabevlerinin aksine bir tarikat veya cemaate malolmus eserlerden cok Hasan el Benna, Seyyid Kutub gibi Turkiye disinda yetismis Islam alimlerinin eserleri satilir. Bizim kulturumuzun meyvelerinden sufi muzik veya ilahiler yerine yesil popun babasi sayilan Iran Azerilerinin soyledigi devrimci Islami marslar calinirdi.
Sigara icen ama dindar hassasiyetle kahvehanelere soguk bakan, siyasi partilerden hoslanmayan veya meslegi geregi bu ortamdan uzak duran, tarikat ve cemaat silsilesine girmeyi nefsine agir goren pek cok idealist dindar vatandasin, ogrencinin ve IHL ogretmeninin bulusma noktasiydi bu kitabevleri.
Ortam cok masumdur; zira kitap sevgisi, ilim irfan aski ile bir araya gelinmistir. Aileden gorulen geleneksel muhafazakar islam, biraz bayat geldigi icin yeni bir soylem arayisi vardir. Sigara sevilir zira aksakalli muhafazakar buyuklerin aksine Hamaney gibi dini liderler sigaraya cevaz veriyordu. Kitapevlerinin yavas musteri temposu, saatlerce surece cay-sigara muhabbetleri ve propaganda icin en ideal ortamdi.
Mesela konyadaki bir kitabevi, su anda diplomat ve askerimizi rehin tutan ISID'e militan devsirmekle mesgul. Bursa'daki bir tanesi, Iran Istihbaratinin bati Anadolu irtibat merkezi gibi calisirken, Yalova'daki bir kitabevi Islami kimlik ile PKK yandaslarinin irtibat merkezi olarak calisiyor, Gaziantepteki bir digeri ise devsirme ordusunun evlilik islemlerine bakiyor.
Zira araf'taki dindar vatandaslarin azicik maddi veya ailevi sorunu olanlari, yine zamanla kendilerine sosyal cevre olarak edindikleri kitabevi gruplari sayesinde cok kolay devsirilebiliyor.
25 yil once basladim bu kitabevleriyle olan muhabbetime. Once musterisi olarak, sonra calisani ve sonrasinda mudavimici olarak yillarca ziyaret ettim, yuzlerce insanla tanistim, saatlerce islami meseleler uzerine sohbetler dinledim. Iyi bilirim.
Bir zamanlar Anadolu'nun kucuklu buyuklu ilcelerini dolasip, bu kitabevlerinde dindar vatandaslarla bulusan, gittigi ilcelerde, kitabevi sahiplerinin evlerinde kalan, onlarin ekmegini cayini paylasan, onlarla, o kitabevleri musterileri veya takip edenleri ile yillarca mutemadiyen "Kudus gecesi" faaliyeti duzenleyen bir misyoner bilirdim.
Idealist veya ulku eri demek isterdim ama kendisine misyoner kelimesinin daha cok yakistigini dusunuyorum.
Misyoner abimiz, gittigi gezdigi her yerde; Filistin, "tagut", "Islami Iran devrimi", "Kudus ordusu", mustazaf ve mustekbir terimleri etrafinda kendini dinleyen dindar insanlara uyanik olmalarini, direnmelerini, hazirlikli olmalarini ogutlerdi.
Misyoner abi, bir dizini dikip oturur, cay ve sigarasini icerken, kendisine sorulan her soruya bir misyon disiplini ve ciddiyetine ekledigi hafif gulumsemesiyle muhatabinin gozlerinin icine bakarak cevap verir ve karisindakini kolayca ikna ederdi.
Misyoner abiye gore sunni-sii ayrimi suni bir ayrimdi. Sunni alimlerin bize anlattigi Islam tarihi hatalarla doluydu ve sunni muslumanlar olarak sii alimlerin tarih referanslarini da hesaba katmaliydik. Mut'a veya ehl-i beyt meselesi de bu acidan ele alinmaliydi. O sia ki, ne zaman efendimizin adi gecse oturduklari yerde saygidan ayaga kalkardi. Bize ittihad-i Islam lazimdi.
Bu misyonere gore kurtulusumuz icin once basimizdaki tagut rejim yikilmali, memlekete ilk firsatta Iran'dan rejim ihrac etmeliydik. Iran'in da bize cok muhabbeti ve sevgisi vardi zaten. Bunlar olunca zaten Kudus'un kapilari da bize acilacakti.
Bu misyoner senede bir Anadolu'nun en ucra koselerindeki kitabevlerini bile yanindaki ciraklariyla gezer, yukaridaki terim ve soylemlerini yinelerdi.
Pekcok faaliyetine, toplantisina katildigim misyoner abinin hic Bosna, Azerbaycan, Dogu Turkistan veya Cecenistan gundemi olmuyordu. Gunahlarini almayalalim, kitabevinde Bosna ve Cecenistan gundemdi ama icinde "Turkluk" meselesi olan Azerbaycan-Karabag veya Dogu Turkistan meseleleri hic konusulmazdi.
Aradan yillar gecti. 80ler ve 90lar bitti. Bu kitabevlerinde bulusan, filistin posusu takip sigara cay muhabbeti yapan pis sakalli delikanlilar buyuduler, okullarini bitirdiler, devlet dairelerinde yer sahibi oldular.
Misyoner abi ise bu surecte pis sakallilarin lideri gibi hapise girip cikti. Tabi cikinca da kahraman ilan edildi.
Sonra.
Kitabevleri vakif oldu, bazilari hatta holding.. kitap paralarini, ozel televizyon, dergi, yatirim, bagis paralari takip etti.
Bu evrime paralel, once Refah partili sonra AKP'li belediyeler bizim misyonerin calismalarina sponsor oldular.
Haliyle kitabevi sahiplerinin evlerinde yapilan mutevazi kudus geceleri belediye spor salonlarinda veya meydanlarda yapilir oldu.
Sloganlar ayni slogandi. Kudus hala kurtulmamisti ama subhanallah tagutlar yikilmis iktidar musluman cocuklarin eline gecmistir.
Misyoner abimiz o zamanin pis sakalli cocuklarinin ogretmenleri gibi simdi ozel bir televizyon kanali muduru olmus, belediye, devlet ve istihbaratin imkanlariyla eylemlerin feristahlarini organize etmeye baslamisti. Benim gittigim kitabevinde de durum boyleydi, mudavimi olan pis sakallilar hep bir yerlere gelmislerdi; biri sendika baskani, biri milli egitim muduru, biri belediye baskani, bir digeri ozel televizyon muduru, bir digeri ise bolgenin en buyuk supermarket zincirinin sahibi..
Mavi Marmara olayi donusunde Iran'dan gelen Ayetullahlari havalaninda posterlerle karsilayan bizim misyoner abiydi. Iran devriminde olenlerin resimleriyle 17 yasindaki Furkan'in resimini kolaj yapip Taksim meydaninda gosteri yapan, Furkan'in babasina Ayatollah Kaymakami'nin elini opturen bizim misyoner abiydi.
Ve hatta intihar saldirisina gonderilen Mavi Marmara filosundan kurtulanlari "gazi" sifatiyla Iran'a goturup, bunlara Hamaney'in elini opturen yine bizim misyoner abiydi.
Ve bir gun.
Acilara aliskin musluman cografyasina birgun turnusol kagidi islevi gorecek bir trajedi geldi. Suriye'de ic savas cikti.
Misyoner abi, kendisini kitabevlerinden beri takip eden curuha Esed rejimine Iran'in verdigi destegi bir turlu izah edemedi.
Esed iktidariyla birlikte sunni halka saldiran Hizbullah icin "Hizbullah bizim namusumuzdur" dedi direndi bir ara ama sonra kirli sakallilar ile Iran kirli savasin iki ayri tarafina dusunce bu sefer kitlesini bir arada tutma refleksiyle "Iran elini lutfen Suriye'den ceksin" diye aciklama yapti.
Iran bu, boyle kucuk saygisizliklari affeder mi? Misyoner abinin "rehber" saydigi Hamaney'in haber ajansi, misyoner abiye "haddini bil, ozur dile" mesaji yolladi.
Misyoner abi telasla kavgayi suriye meselesinden mezhep meselesine ceken bir mesasjla bu haber ajansini "fitne cikarmakla" sucladi.
Muhtemelen Iran, Turkiye'deki eski ekibini tasfiye etmeye baslamisti.
Daha sonra.
Simdilerde ayni misyoner abinin ismi, iktidarin uzerini kapamaya calistigi Tevhid-Selam dosyasi ile tekrar gundeme geldi de yazayim dedim.
Misyonerin adi Nureddin Şirin - yaninda gezdirdigi çırağı ise Başbakan Danışmanı Sefer Turan.
Labels:
akp,
bop,
davutoglu,
erdogan,
filistin,
gop,
iran,
israel,
israil,
kudus,
mavi marmara,
misir,
nasir,
nureddin sirin,
pkk,
sefer turan,
seyyid kutup,
suriye,
turkiye
Location:
Guadalajara, JAL, Mexico
Tuesday, August 19, 2014
Secimin galibi
Saibeli 2014 yerel secimlerin aksine cumhurbaskanligi secimleri sonucu pek tartisilmadi.
Mevcut egemenler, yerel secimdeki yuruttukleri yuzlerce usulsuzlukleri trafoya giren kedilerle izah edemeyeceklerini anlayip saglam onlem almis olmalilar.
CHP ve MHP'nin cati adayi ise CHP ve MHP'nin toplamindan daha az oy aldi.
Nihayetinde AKP lideri, cumhurbaskani secilerek, uzun muddet sirf yolsuzluklarina kalkan ihtiyaci nedeniyle siyasette bulunan dostu Berlusconi gibi dokunulmazligini bir muddet daha devam ettirebilecek.
Sifirlanmis bir Milli Egitim, uyusturucu kullanimi ve her turlu kanunsuzluk, gasp ve siddetin rekor sayilara ulastigi iflas etmis bir ic politika, tarihinin en rezil donemini yasayan dis politikaya ragmen olan biteni seyreden efsunlanmis yiginlarin cumhurbaskani secmesi aslinda cok onemli degil.
Ulkenin medyasini, yargisini, emniyet teskilatini, merkez bankasini, anayasasini, din ve diyanet, tapu ve kadastro islerini padisahlarin bile sahip olamadigi bir guc ve keyfiyetle idare eden birinin cumhurbaskanligi seciminde %52 almasi cok onemli degil.
Ama, 50 bin vatandasimizin katili, din dusmani, uyusturucu ve organ kacakciligi simsari, binlerce polis ve askerimizi sehid eden, onbinlerce dul ve yetimin ahini alan, din dusmani ve irkci bir orgut, "bir cumhurbaskani adayi dusunun baglamadan baska bir sey calmayan.." slogani ile halkin %10'unun oyunu toplamasi cok onemli.
PKK, bu secim sayesinde tarihinde hic olmadigi rahatlikla dogu-bati ayirmadan, Turkiye'nin hemen hemen her kosesinde miting duzenledi.
Hem de bu ulkede yasayan herkesi birbirine baglayan "baglama" sembolunu kullanarak.
Kravatsiz, sanki abdest alacakmis gibi kollarini kivirmis beyaz gomlekli cumhurbaskani adayinin bu ulkede herkesi birbirine baglayan baglamasiyla kapi kapi gezmesi, PKK adina yapilmis en basarili PR calismasidir.
Buradaki en rahatsiz edici noktalardan biri ise, secim surecinde cati aday Ekmeleddin Ihsanoglu'nu tahrik veya asagilamak amacli pek cok iddia ve soruyla gelen yandas medyanin PKK'nin cumhurbaskani adayina bir kere bile "PKK icin, Apo icin ne dusunuyorsunuz" sorusunu soramamasidir. 17 agustos depreminin sicakliginda donemin basbakani Ecevit'e "bunun bir PKK saldiri oldugunu mu dusunuyorsun?" diyebilen medya, PKK'nin adayiyla PKK arasinda hicbir baglanti kuramamis olmali.
Adeta, tum takimin ve hatta rakip takimin defans oyuncularinin bile kendisine gol attirmak icin calisip cabalamasiyla bir liderin naklen yayinlanan gosteri macinda hat-trick yapip 3 gol atabilmesi gibi PKK'nin adayina adeta %10 oy hediye edilmistir.
PKK'ya Turk halkindan %10 oy kotarilmasi ise aslinda hem ic hem de dis politikaya yonelik bir "artik Turkiye, Apo'yu affa, ve bagimsiz bir Kurdistan'a hazirdir" mesajidir.
ISID'in Suriye ve Irak'ta baslattigi Kurt katliamlari tiyatrosunda kacak Kurtleri kurtariveren kahraman rolundeki PKK ise yine uluslarasi arena da baska bir PR calismasini basarili bir sekilde yurutmektedir.
Iste bu cerceveden baktigimizda secimin galibi kesinlikle cumhurbaskani degildir.
Secimin galibi PKK'dir.
Ve dahi secimin galibi,
yani nami-diger BOP esbaskanidir.
Sehid Muhsin baskanin bu konudaki gorusleri ve BOP esbaskaninin cesitli yerlerde soyledikleri bize "belliydi zaten" dedirtiyor.
Mevcut egemenler, yerel secimdeki yuruttukleri yuzlerce usulsuzlukleri trafoya giren kedilerle izah edemeyeceklerini anlayip saglam onlem almis olmalilar.
CHP ve MHP'nin cati adayi ise CHP ve MHP'nin toplamindan daha az oy aldi.
Nihayetinde AKP lideri, cumhurbaskani secilerek, uzun muddet sirf yolsuzluklarina kalkan ihtiyaci nedeniyle siyasette bulunan dostu Berlusconi gibi dokunulmazligini bir muddet daha devam ettirebilecek.
Sifirlanmis bir Milli Egitim, uyusturucu kullanimi ve her turlu kanunsuzluk, gasp ve siddetin rekor sayilara ulastigi iflas etmis bir ic politika, tarihinin en rezil donemini yasayan dis politikaya ragmen olan biteni seyreden efsunlanmis yiginlarin cumhurbaskani secmesi aslinda cok onemli degil.
Ulkenin medyasini, yargisini, emniyet teskilatini, merkez bankasini, anayasasini, din ve diyanet, tapu ve kadastro islerini padisahlarin bile sahip olamadigi bir guc ve keyfiyetle idare eden birinin cumhurbaskanligi seciminde %52 almasi cok onemli degil.
Ama, 50 bin vatandasimizin katili, din dusmani, uyusturucu ve organ kacakciligi simsari, binlerce polis ve askerimizi sehid eden, onbinlerce dul ve yetimin ahini alan, din dusmani ve irkci bir orgut, "bir cumhurbaskani adayi dusunun baglamadan baska bir sey calmayan.." slogani ile halkin %10'unun oyunu toplamasi cok onemli.
PKK, bu secim sayesinde tarihinde hic olmadigi rahatlikla dogu-bati ayirmadan, Turkiye'nin hemen hemen her kosesinde miting duzenledi.
Hem de bu ulkede yasayan herkesi birbirine baglayan "baglama" sembolunu kullanarak.
Kravatsiz, sanki abdest alacakmis gibi kollarini kivirmis beyaz gomlekli cumhurbaskani adayinin bu ulkede herkesi birbirine baglayan baglamasiyla kapi kapi gezmesi, PKK adina yapilmis en basarili PR calismasidir.
Buradaki en rahatsiz edici noktalardan biri ise, secim surecinde cati aday Ekmeleddin Ihsanoglu'nu tahrik veya asagilamak amacli pek cok iddia ve soruyla gelen yandas medyanin PKK'nin cumhurbaskani adayina bir kere bile "PKK icin, Apo icin ne dusunuyorsunuz" sorusunu soramamasidir. 17 agustos depreminin sicakliginda donemin basbakani Ecevit'e "bunun bir PKK saldiri oldugunu mu dusunuyorsun?" diyebilen medya, PKK'nin adayiyla PKK arasinda hicbir baglanti kuramamis olmali.
Adeta, tum takimin ve hatta rakip takimin defans oyuncularinin bile kendisine gol attirmak icin calisip cabalamasiyla bir liderin naklen yayinlanan gosteri macinda hat-trick yapip 3 gol atabilmesi gibi PKK'nin adayina adeta %10 oy hediye edilmistir.
PKK'ya Turk halkindan %10 oy kotarilmasi ise aslinda hem ic hem de dis politikaya yonelik bir "artik Turkiye, Apo'yu affa, ve bagimsiz bir Kurdistan'a hazirdir" mesajidir.
ISID'in Suriye ve Irak'ta baslattigi Kurt katliamlari tiyatrosunda kacak Kurtleri kurtariveren kahraman rolundeki PKK ise yine uluslarasi arena da baska bir PR calismasini basarili bir sekilde yurutmektedir.
Iste bu cerceveden baktigimizda secimin galibi kesinlikle cumhurbaskani degildir.
Secimin galibi PKK'dir.
Ve dahi secimin galibi,
- 2006 yilinda basina sizdirilan yeni ortadogu haritasina bizi adim adim tasiyan,
- Israil'in iki dusmani ve komsusu Misir ve Suriye'de kaos'u getiren,
- Suriye ve Irak'i ISID'e teslim eden,
- Turkiye toplumunu psikolojik olarak 3'e bolen,
- Mavi Marmara tiyatrosuyla dogu Akdeniz'de Israil'e petrol arama ve donanma bulundurma hakki veren,
- Selam-Tevhid ve Izmir Askeri Casusuluk operasyonlarini yuruten emniyet mensuplarina yaptigi operasyonlarla Iran ve diger yabanci servislerini koruyan truva ati,
yani nami-diger BOP esbaskanidir.
Sehid Muhsin baskanin bu konudaki gorusleri ve BOP esbaskaninin cesitli yerlerde soyledikleri bize "belliydi zaten" dedirtiyor.
Subscribe to:
Posts (Atom)